Türkiye Madencilik Tarihi

Eski Madencilik Faaliyetleri

Genel Müdürlüğümüzün maden araştırmaları sırasında ele geçen eski madenciliğe ait buluntular müzemizde bu bölümün oluşmasına neden olmuştur. Bu konudaki araştırmalar önceki ismiyle MTA Enstitüsü tarafından 1976 yılında başlatılmıştır.

Madenciliğin beşiği olarak kabul edilen Anadolu’da eski maden galerileri ve çevresinden toplanan materyaller kronolojik bir düzenleme içerisinde açıklamalarıyla birlikte bu bölümde sergilenmektedir . Bölümde, yaklaşık 200 örnek ile M.Ö. 2000’de bakır cevherinin nasıl işlendiğini anlatan bir canlandırma alanı ve maketi, M.Ö.600’ de bakır altın gümüş madenciliğini anlatan sementasyon ve küpelasyon işlemlerine ilişkin canlandırma alanları bulunmaktadır.

Anadolu Madencilik Tarihi konusunda Türkiye’de Madenciliğin Tarihsel Gelişimi projesi kapsamında Türkiye genelinde jeo-arkeolojik çalışmalara devam edilmektedir.

Tarih öncesi dönemlerde deneme-yanılma yöntemiyle başlayan metalik maden arayıcılığı günümüzdeki maden jeolojisine ait araştırmaların başlangıcı olmuştur. Anadolu'nun jeolojik yapısına baktığımızda, bölgenin maden yatakları açısından çok zengin oluşu, tarih boyunca buraya yerleşen insanların madenlere kolayca ulaşmasını sağlamıştır.

Madeni tanımayan insanlar, doğada parlak rengiyle dikkati çeken hematit, malahit ve benzeri minerallerin farkına vararak, deneyimlerle onları boya malzemesi olarak kullanmayı öğrenmiştir.

Günümüzden 10 bin yıl önce Diyarbakır Çayönü Tepesi ve Aksaray Aşıklı Höyük'te daha çanak çömlek üretimine geçilmeden, doğal olarak bulunan saf bakırın toplandığı, balık oltası, iğne ve boncuk gibi küçük nesnelerin üretildiği görülmüştür. Toplayıcılık özelliğini sürdüren Anadolu insanı, doğada bulduğu saf bakırı öncelikle döverek biçim vermeye çalışmış, soğuk dövülen bakırın zamanla çatladığını, kırılıp koptuğunu, ama ısıtıldığında bu yeni malzemenin daha kolay işlendiğini ve plastik özelliğini kazandığını gözlemlemiştir. Madenin işlenmesinde ısının kullanılması toplumların gelişmesinde en önemli etkenlerden biri olan madenciliğin temelinin atılmasına neden olmuştur.

Madenin bilinçli olarak alet ve silah yapımında kullanılması insanın en önemli buluşlarından birisidir.

Türkiye'de eski dönemlerden kalma çok sayıda cüruf birikimi vardır. Bu cüruf birikimleri, bakır, kurşun, gümüş ve demir metalurjisine ait kalıntılardır. Bunların arasında ele geçen ergitme fırını kalıntıları ile pişmiş topraktan yapılmış üfleçler, potalar, döküm kalıpları ve cevher hazırlama aletlerinden taş havanlar, ezme kırma taşları, ahşap kazma ve kürekler, cevher taşıma tekneleri eski Anadolu metalurjisinin ulaştığı yüksek düzeyi göstermektedir.

Madencilik Tarihi Vitrininde Sergilenen Örneklerden Bazıları

Aydınlatma Araçları

Maden galerilerinde kullanılmış basit aydınlatma aracı olan meşaleden sonra karşımıza kandiller çıkar. Zaman içerisinde bu araçlar yerlerini modern madenci lambalarına bırakmışlardır.

Eski Madenci Araç ve Gereçleri

Eski yer altı maden galerilerinde, ahşaptan yapılmış madenci kürekleri, madenci kazmaları ve cevher taşıma tekneleri ele geçmiştir.

Eski Cevher Zenginleştirme Aletleri

Eski Anadolu madencilerine ait çok sayıda ele geçen taş havanlar ile kırma-ezme ve öğütmede kullanılan taş aletler, günümüz tesislerinde kullanılan kırıcıların prototipi sayılırlar.

Metalurjinin Doğuşu

Yeryüzünde bulunan metalik ve diğer hammaddelerle eski çağ insanlarının yarattıkları teknoloji daha çok tesadüfen ve deneysel olarak kazanılmış bir olgudur. Bu olgu ateşle başlamış olmalıdır. Eski çağ insanlarının ateşe olan hakimiyeti paleolitik devirlerden itibaren başlamıştır. Anadolu’da ergitmesi yapılan ilk metalik maden, bakırdır. Çanak çömleksiz dönemlerde nabit bakır ısıtılarak, dövülerek şekillendirilmiştir.

Eski Metalurjiye Ait Buluntular

Cüruf; cevher içerisindeki metali ayırıp elde edebilmek için, cevherin ısıtılarak ergitilmesi sonucunda ortaya çıkan odun kömürü, kül, silis ve cevher karışımından oluşan atıklardır. Eski dönemlere ait yüzlerce maden cürufu deposu vardır. Bu cüruf birikimleri bakır, kurşun, gümüş ve demir metalürjisine ait kalıntılardır.

Küpelasyon ve Sementasyon Alanı

Küpelasyon, metalurjide, metal bileşiklerini ve cevherleri yüksek ısıya maruz bırakarak, altın, gümüş gibi soy metalleri, kurşun, bakır, çinko, arsenik gibi baz metallerden ayırma işlemidir. İşlem, değerli metallerin, baz metaller gibi kimyasal reaksiyona girmemesi ve okside olmaması prensibine dayanır. Bu sayede yüksek ısı altında baz metaller bir bileşik haline veya cürufa, mürdesenke dönüşürken, soy metaller kendi başlarına kalacaktır. Küpelasyon, Sardes altın rafinerisindeki bir ön işlemi temsil eder.

Sementasyon, küpelasyon işleminden sonra ayrılmış altın ve gümüşün, birbirinden ayrılması amacıyla yapılan ikincil işlemdir. Dövülerek ince şeritler haline getirilmiş altın-gümüş bileşiği, tuz, alünit gibi çözeltiler ve tuğla tozu, kil gibi bağlayıcılar ile kat kat bir vazonun gövdesine yerleştirilir. Bir fırın içine yerleştirilen bu vazo 800° C’nin altında saatlerce ve hatta günlerce ısıya maruz bırakılır. Bu işlem sayesinde altın-gümüş bileşiğindeki gümüş, gümüş klorüre dönüşür ve kil tarafından absorbe edilirken, altın neredeyse saflaşmış bir halde vazonun dibine çökelir.

Tunç Çağında Madencilik (Maket)

Eski çağlardaki yegane yakıt kaynağı odun ve odun kömürüydü ve bu da tümüyle madencilik sahası yakınlarındaki orman varlığına bağımlıydı. Tunç Çağında (M.Ö.2000) ilkel koşullarda küçük çaplı madencilik faaliyeti, yüzey madenciliği yoluyla başlamıştı. Madenciler, basit bir şekilde yüzeyde gördükleri mavi ve yeşil bakır damarlarını takip ediyorlar, fakat kısa süre sonra bu bakır damarları boyunca, yatay ve dikey dar tüneller açarak ilerliyorlardı.

Binlerce taş balta, ezme taşı, havan ve diğer taş aletler ortalama bir Tunç Çağı maden sahasında kullanılan temel aletlerdi. Bazıları madeni açmak için, bazılar ise metalurjik faaliyetlerde kullanılmaktaydı. Bu nedenle hemen her zaman bir Tunç Çağı bakır madenine, bir taş ocağı eşlik etmektedir.

Cevher, taş aletler kullanılarak ezilir ve bakır tozları elde edilirdi. Bu tozlar, kase biçimli bir fırının içine odun kömürü ile birlikte yerleştirilirdi. Fırına keçi derisinden körüklerle hava pompalanır ve bakırın ergimesi sağlanırdı.